NAZMİYE KÖKSALAN/VAPURLARIN KESKİN ÇIĞLIKLARI

VAPURLARIN KESKİN ÇIĞLIKLARI  HALÂ KULAKLARIMDA…

Boğazın incisi Beykoz’un koynunda açtım gözlerimi dünyaya. Bir garip Orhan Veli yaşamış bu topraklarda, yanı başımızda, hatta yan sokağımızda. İstanbul’u dinlemiş gözleri kapalı. Naçizane ben de günbegün İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

60’ larda çocuk, 70’ lerde genç olan bizim neslin çocukları o dönemden vapurlara dair birçok anı biriktirmiştir benim gibi.

1970 senesiydi. Sadrettin Amcam Ortaköy ‘de oturuyordu. Biz de Paşabahçe’de. Bir haftasonu amcam bizi ziyarete geldi. Akşamüstü evine dönerken çocukluk bu ya;

“Ben de seninle gelmek istiyorum, birkaç gün siz de kalabilir miyim, diyerek amcamın peşine takıldım. Annemin” Kızım gitmek istiyorsun ama gittikten sonra eve dönmek istiyorum diye amcanın başına musallat olma.” uyarılarını duymadım bile, yola koyuldum.

Akşamüstüydü, vapurla Ortaköy’e geldik. Amcamın çocukları ile oyunlar, yeme içme faslı derken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım bile. Kuzenler uyku moduna geçtiler, saat olmuş gece on bir, benim uyumaya niyetim yok.

“Amca ben eve gitmek istiyorum,  diye tutturdum. Amcamın ve yengemin  ikna etme

çabaları boşa çıktı. Beni durdurmak ne mümkün! Yıldız Porselen Fabrika’ sındaki işine sabah erkenden gitmek zorunda olan amcam, çaresiz beni son vapur seferine koştura koştura yetiştirdi. Aynı vapur ile dönmek zorundaydı. Ben gecenin bir yarısı Paşabahçe İskelesi’nden eve kan ter içinde geldim. O saatte beni karşılarında gören ev halkı tabi ki şokta…

Çocukluğumuzda Eminönü ‘ne giderken Beykoz’dan vapura binerdik. Diğer ulaşım araçlarını  tercih etmezdik. Özelllikle yazın vapurun dışındaki banklara oturup martılara simit atarak denizin kokusunu iliklerimize kadar çekerek yaptığımız bir saatten fazla süren yolculukları unutmak mümkün değil.

Anılarımın arasında vapurların unutulmaz seyyar satıcıları da var. Günümüzdeki satıcıların aksine satışlarını bir tiyatro konseptiyle yaparlardı.”Hanımlar beyler bana beş dakikanızı ayırabilirmisiniz,  diyerek lafa başlarlar, iğneden ipliğe, makastan bıçağa her türlü ürünü “ Bunu alırsan diğeri hediyesi.” gibi lâf cambazlıkları ile satarlardı. Komik diyalogları beni çok güldürürdü.

Okulum bitip ilk işe girdiğimde sabahları Beykoz’dan 7.20 vapuru kalkardı. Onunla gider akşamüstü 6.20 vapuru ile eve dönerdim. Bir buçuk saat süren yolculuk boğazın eşsiz güzelliğinde, birçok iskeleye uğrayarak devam ederdi.  Haftaici her gün  vapurun müdavimleri belliydi. Kimse başkasının yerine oturmaz, herkes yerini bilirdi. Vapurdaki  karşılıklı koltuk arkadaşlarımızla özellikle kışın( isim şehirden, adam asmaca ya ) çeşitli oyunlar oynardık. Yenilen grup diğer gruba baklava, meyve , çay gibi ikramlarda bulunurdu.Çok eğlenceli bu yolculuğun bitmesini hiç  istemezdim.Birçok yol arkadaşı ve dostluklar kazandım bu süreçte…

Ayrıca  Beykoz-Eminönü vapurunda eşimi tanıdım ben. Kalbim yerinden fırlayacak gibi çarptı onu görünce. Sizin anlayacağınız hayatımın aşkını Boğaz vapurunda buldum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir