NURAY KARADAĞ/PLATONİK KATILAR

PLATONİK KATILAR

Kadın buluşma yerine doğru ayakları dolanarak gidiyordu. Adam kaygılı, ürkek adımlarla…

Kadın; belki yüz defa adamın gözlerini, saçlarını, boyunu bosunu hayal etmişti. Kiminde kahve kokan kiminde derin kuyu kiminde su dalgasıydı adamın gözleri. Saçları bazen kıvırcık bazen dalgalı bazen düz ve hep kır bazen de yoktu. Boyu uzun, orta ama kısa değildi. Ne de olsa bir boyu boyunalık olmalıydı.

Adam, kadının saçını başını, boyunu bosunu biliyordu çünkü fotoğraflarını görmüştü. O uzun boynu yok muydu, binlerce kez öptüğünü hayal etmişti kendi boynundan utanarak.

Kadın, merakının heyecanıyla yürürken içinden “Bu kadar güzel yazan, bu kadar görüşü geniş biri çirkin olamaz!” diye tekrar ediyordu. Aylardır, sosyal medyada tanıştığı ve yazıştığı adamın, tüm ısrarlarına rağmen fotoğrafını paylaşmaması hem merakını kamçılamış hem de ihtimalleri kurutmalık biber gibi dizmişti kafasına. Engelli miydi? Hasta mıydı? Çok mu kiloluydu? Çok mu çirkindi? Belki çok yakışıklı ya da çok zengindi, o yüzden…

Adam, kalp çarpıntılarını yavaşlatmak istercesine sağ elini sol göğsüne bastırdı. Yazıştıkları aylar boyunca kadını iyice tanımış, huyunu suyunu öğrenmişti. Onun ilgisini kaybetmemek için görüntüsünü ve sesini ondan esirgemişti. Kadın, gizem delisiydi. Onu tutan tek duygu meraktı.

Kadın, kaldırımda yürürken omzunu bir ağaca çarptı. Dengesini henüz sağlayamamıştı. “Bari sesini duysaydım. Adam zeki, belli ki kadınlar konusunda epey tecrübeli. Benim zaafımı hemen fark edip beni bağladı. Umarım tipini görüp sesini duyunca hayalim kırılmaz.” diyen, aylardır tekrar eden düşüncelerinin sesini duyuyordu.

Adam, “Kapitalizm karşıtı biri, kapitalizmin dayattığı yakışıklılık anlayışına aldanmamalı. Yine de ten çekimi diye bir olgu var. N’olur, tenim tenini çeksin, kokum cazip gelsin…” diye iç geçirdi.

Kadın, “Platonik aşk diyeceğim ama daha âşık olmadım en azından ben. O, oldu mu acaba? Hain adam, hiç renk vermiyor.” diye kaş çatıp dudak büzdü.

Adam; “Hiç aklıma gelmezdi böyle uzaktan âşık olabileceğim. Öncekiler yüz yüzeydi. Yaşlanıyorum galiba. Ondan bu yeni huylar. Belki de gözümde büyüttüm. Yazan kadınla canlı canlı göreceğim kadın aynı olmayabilir. Fotoğraflar, anların dondurması. Güzel anlarda donmuş kadın. Ya kötü anları ne kadar çekilmezdir? Olduğu gibi kabul ederim ama katlanabilir miyim? Ne yapıyorum ben? Daha kaynaşmadan bu olumsuzlamalar neden? Ah, kadınlar, kadınlar, çok canımı yaktınız, ondan.” diye kafa sallıyordu.

Kadın, “Eski eşim, sevgililerim dışı kalaylı içi vayvaylıydılar. Hayır, defalarca muhasebesini yaptım. Ben kötü, sadakatsiz, anlayışsız, bencil değilim. Nedense onlar hep öyle çıktı. Kader mi seçim mi? Seçici davrandım güya. İyiyi, bana uygunu seçtim. Sonra neden değişti hepsi? Artık kül yutmuyorum ama bırak aşkı, hoşlanamıyorum bile adamlardan, ufak bir bencillik, ego şişliği heyecanımı tuzla buz ediyor.” dedi ahını boşluğa bırakarak.

Adam, buluşma mekânına dört metre kala durdu. Dönüp gitmek istedi bir an. “Kadın su, ben ateşim. Ya söndürürse ömrümün sonbaharında içimi diri tutan ateşi? Hayır, sönerse ölürüm. Gitmeliyim. Gitmeliyim…”

Kadın, “Kuantum dolanıklık, bir elmanın iki yarısı mıyız acaba? Belki de değiliz. Korkuyorum. Düş kırıklarım o kadar çok ki… En iyisi kırılmadan, kırmadan vazgeçmek. Nasıl olsa uzaktan devam ederiz. Eder miyiz? Off, o da olmaz bu dönemeçten sonra! Kötü bir oyun istemiyorum artık. Hayatımın senaryosunu kendim yazıyorum nicedir. Aynı hatayı tekrar yapamam. Başkasının senaryosunda oynamaya meyilliydim. En büyük hatam buydu. Yapamam artık, yapmamalıyım!”

Adam geldiği yöne döndü. Titredi. Dizinin dermanını son kez topladı. Koşarcasına uzaklaştı.

Kadın, buluşma mekânına on metre kala geri döndü başıyla beraber. Yalpalaya yalpalaya yürüyüp yakındaki bara girdi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir