ELİFNAZ DEMİR/POST-İNSAN

Post İnsan

“Duyarlılık, diğer kaba hislerin önüne geçmeli.”

Kabadan kastım ne?

Bireyin varoluşsal sürecinde “kendi şekline” en pratik şekilde hizalı olabilecek olan bilinç nesnesini ; kendi özüne, ilineksel bir biçimde katman yapması ve bu katmanlanmış benliğin dış uyarıcılara karşı “kodlanmış bir sansür” getirmesidir. Ego sindirmeye donanım kazanmadıkça kendi savunma mekanizmasını giderek katılaştırır.

Bu katılık: kişinin kodlanmış gerçeği ile olan öznel ilişkisini, onun gözünde tekil bir boyutta somutlaştırmasını sağlar. Bu somutluk ne kadar katmanlaşırsa birey bir o kadar sahip olduğu görüşün, kendisinin ötesinde bir standartla uyumlu olduğunu (çağrışımsal olarak) düşündüğü sürece “onun mutlak bir gerçeklikte” doğru olabileceğini düşünür.

Kişi; bu çağrışımı ise deneyimler sonucu edinilen çıkarımlar ile içinde içsel bir sürekliliğin kazanmış olduğu yeniliğe borçludur. Numune* sonsuz bir boyutsallıkta var olurken kişi pratik konumunun görüş açısındaki tekil boyuttan yola çıkarak karşılaştığı içeriği egosunda kodlar.

numen: [ding an sich] Kant felsefesince “gözlemden bağımsız, yani gözlemlediğimiz haliyle değil, kendi olduğu hali ile var olan şey” Bütün insani belirleyişlerin ardında olan asıllı hakikat. Fakat bilgi, onun göz ardı ettiği şeyi unutmadığımız ya da kesin olarak reddetmediğimiz sürece elverişli değil midir? Ego pratikte bulduğu konfordan uzaklaşma ihtimalinin bulunduğu her tehditi farkında olamadan zihinsel bir spekülasyon* ile dışlar. Buradaki spekülasyon, egonun konforu engelleyecek tehditlerden uzaklaşması adına konfor kaybını önlemek için kendisini savunmaya alıp “gerçeği” kıvırması halidir.

Bu spekülasyon farkındalıksızdır. Farkındalıklı olsaydı spekülenin ardında kalanıyla içselleşir ve elverişli bir faaliyet göstermeye açık olurdu. Karşılaştığı içeriksel ilintilerin ortak kesişim noktasına asılı kalmış bir kalıp olmaktan çıkabilirdi. Bunun için çareyi yalnızca yapıbozumda görüyorum.Kendini değişim değerinden bağımsız kılabilen her türlü haz yıkıcıdır. Yapıbozum kavramı, indirgemeyi ifade etmez. Tek bir boyutsallıkta bu girişimi negatif olarak da algılanamaz. Yapıbozum; doğurmayı doğurandır. Yapıbozum; cümleyi bitiren nokta değil, bir sonraki cümlenin var olması için kapıyı aralayan bir bekçidir.

Konunun fragmanını anladıysak şimdi ana içeriğe odaklanabiliriz.

Her şey, hiçbir şey iken…hiçbir şey, her şeydir. Bu pozitif ve negatif eksenler birbirini sonsuz bir hızda kovalar. Döngüsellik paradokssal bir biçimde çevresinde dolanan zıt kutuplar ve eksenleri ile var olur. Sonsuzluğun tözü döngülerdir. Eksenler sabitken analitik varoluş ; konumuna göre kendi zamansal ve uzamsal bağlamında varoluş ögesi tarafından boyut kazanır. Bu boyut en küçük bir devinimde kendi koordinatını kurar.

Bahsettiğim koordinatlar; saf varoluşun kendi kimliğini, göstergebilimsel yapay yollar ile kurgu ve kodlamaya başvurularak, yaşam nesnelerimizin, bütünsel kimliğini var eden bir tindir. Bu yöntem en saf haliyle analitik (yani matematiksel haliyle) çözümlenerek var edilir. İnsanlara bunu tanıtmanın en kolay yolu budur.

Koordinatın bir sonraki devinimini (ilerleyişini) tahmin edebilmek için koordinatın analitik çözümlemesinin, tahmin edilmiş örüntüsüne bir çağrışım yapılır. Örüntü gerçekleşerek eklemlendiğinde yapılan çağrışımın sonucunda varoluş kendine yeni bir koordinat kurar ve kendisini gerçekleştirir. [ Çekim yasasının asıl olayı (benim için) budur. ] Bu koordinatın analitik değeri hangi eksende baskın gelirse o düzlemde paradokssal bir biçimde varoluşunu yeniden formülüze ederek kendini kanıtlar. Buradaki eylem bildirisi hala ve yalnızca şuanki pozitif ekseninde kanıtlanabilir durumdadır. Yani bu demek oluyor ki ; bu bağlamdaki zıt eksenim şuanki koordinatlarımın zıttını kodlayarak paradokssal, döngüsel çerçevede kendi kendini kanıtlıyor ve bunu kanıtlamayı kanıtlamayarak yapıyor.

[Hakikat refleksif ve salttır.]

Görünmeyeni, görünür kılmanın şekillenişi miyiz?

Kısacası şuan bunu okuyan kişi; varoluşun yapaylandırılmış enformesini, kesişimsel ve realistik dayatmalar ile temellendirilmiş olan tekil algıladığı boyutsallığı ile düzlemsellenmiş hayatında okuyarak kendi varoluşunu çelişkilendiriyor. Hem de sözel bir portal ile. İronik değil mi?

Ruhumuz bunun neresinde?

“Ruh” olarak adlandırdığımız şey varoluşun ayaklarıdır. Varoluşun koordinatlarının devinimsel olmasını sağlayan formüldür. Bu formül her zaman yaşanılana dışsaldır. Hepimizin, her nesnenin ve her bilincin içinde bulunan, hakikate karşı temas noktasıdır.

İnsanlık; içgüdülerinin var oluşundan beri kimi zaman farkında, kimi zaman farkında olmadan bunun peşinde olmuştur. Bunu ortalama bir özsel bilinç ile fark edenlere kahin diyoruz. İnsanlık, ruhuna en fazla orta derecede bir özsel bilincin getirisi ile temas edebildi.

“Çünkü insan, kendi mekanizmasını harekete geçiren bir makinedir. O durugörüye ya da acılarını hafifletebilme yeteneğine sahip olabilir, ama bunun farkında değildir. Öte yandan, hem bir makine hem de bir teknisyen olduğunu bilmediği için, giderek doğadan uzaklaşır ve yapay kavramlardan yardım umar. Bu yapaylık onu ağır ağır mahvederken, doğal yasaları ile yaşam denen hareketi yeniden keşfedip belirleyen birine rastlayacak olursa ona büyücü der.”

-Pierre Derlon

İnsanın içgüdüsü bu varoluşa temas edebilmek için kurduğu yetersiz yöntemlerin atavizminin alt benliğinde toparlanışıdır. (ID) Bu alt benlik, hayattaki başlangıç zamanımızın bizlere bıraktığı omurganın dinamiğidir.

Anladığım kadarıyla ego ise bu durumun “şuanki zamana” uyarlanmış bilincinin, dış dünyanın uyarıcılarına karşı işlenmiş bir mekanizmasıdır.

İnsan bütün bu işleyiş ve mutasyonundaki en büyük basamağı, duyumsanan nesnelerin senkronize bir halde bilince enforme edilmesidir.

Hatta artık öyle ki ikinci bir doğayı yaratmaya yatkınız. Gerçekliğimiz boyut atladıkça simülakraya* dönüşümüz söz konusu.

simülakra; gerçeğin modeller aracılığıyla türetilmesine ve bunun hipergerçekçi bir boyuta ermesine denir.

İnsan kendi habitat ve tabiatını kavramak isterken ve bunun nasıl veya kim tarafından oluştuğunu anlamak isterken bunu modelledi ve onu kopyalayarak , varoluşunun verdiği kurmacayı çözdüğünü ve temas edebildiğini düşünmenin verdiği tatmine ulaştı. ( varlığını kişisizleştirerek robotları ve yapay zekayı ortaya koydu.) Bu tatmin hiper gerçekliğe adımını atmış bulunmakta.

Bu zamansal koordinatın bir sonraki deviniminin örüntüsel kodlanışına bakacak olursak(!) Yani bu gidişle, benim kulaklarımın işittiği en büyük çağrışım Post İnsanlığa varacağımızdır.

Bu yazının asıl daveti ise budur. Kim bilir? Belki bu bahsettiğim örüntüsel analitik koordinatlar ileride kasten yapılmış kodlamalara dönüşür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir